Hayat böyle... Ne eksik ne fazla, olduğu gibi. Her zaman aksilikler olacak. İşler çok karmaşık olacak. Sonra her şey yolunda gidecek. An gelecek tekrara düşeceğiz. Yeni hiçbir şey yokmuş gibi görünecek. Molalara ihtiyacımız olacak. Bazen de paydos etmeye... Zayıf olacağız. Güçlü olacağız.
Kendimizi kaybedeceğiz ve insanlara hayatımızdan çekip gitmeleri için bağıracağız.
Bazı insanlara hayatımızda kalmaları için gözyaşları içinde yalvaracağız. Bazı günler her şeyi aynı anda hissedeceğiz. Diğer günler, hiçbir şey hissetmeyeceğiz. Bazen kötü alanlarda olacağız, bazen harikalar diyarında dolaşacağız. Dizlerimizin üzerine çöküp ağlayarak ve incinerek yardım için dileneceğiz. Bazen el açıp sadece teşekkür etmek için dua edeceğiz. Tam olarak ne istediğimizi bildiğimiz ve emin olduğumuz anlarımız olacak. Ne istediğimize dair hiçbir fikrimizin olmadığı ve kafamızın karıştığı zamanlarımız da...
Yaşamak ne filmlerdeki, ne de başka hayatlardaki gibi değildir. Herkesin hayatı kendisine göredir. Burada es geçmememiz gereken tek şey sanıyorum sınırlardır; kendimize ve başkalarına ait olan sınırlar. Bu sınırlar çerçevesinde kendimizle ilgili her şeyi yaşamalıyız diye düşünüyorum. En azından bunu normal karşılamalı ve kendimizi yargılamamalıyız. Ağlayacaksak ağlayalım, yalvaracaksak yalvaralım, boş vermek ve gülmekse gereken, kendimizi tutmayalım.
Bir önemli detay var burada; sonrasında ne hissedeceğimiz...
Bunun için kendimizi çok iyi tanımamız gerekiyor. Ne istediğimizi çok iyi bilmeliyiz.
"Ben bugün ağlamak istiyorum ve gerçekten hiçbir şey yapmak istemiyorum!" dedikten sonra günü o şekilde geçirip ertesine güne bir özgüven bombası olarak çıkabilmek mesela bahsettiğim. Başarabilir misiniz bunu? Yoksa o bunalım battaniyesinin altından bir daha çıkamaz mısınız? Biriyle yolları ayırmak mı mesele, özlemeyi göze alabilecek misiniz; çünkü özlemek de aşka aittir. Yoksa diz çöküp yalvarmak mı gitmesin diye; düşünün bakalım sonrasında öz saygınız kalacak mı? Bazen kendimizden çok severiz başkalarını...
Peki bunlar yanlış mı?
Emin değilim.
Bana sorarsanız her şey insanîdir ve insanın olduğu yerde iki kere iki asla dört etmez.
Öğretiler elbette farklı farklı şeyler söylüyor fakat o an gerçekten buysa yapmak istediğimiz ne olacak? Tercih yine kişinin ve bu o kadar insanî ki...
Bizler genellikle pişmanlıktan çok korkarız.
Halbuki pişmanlık pek çok hatadan dönmenin anahtarıdır.
Söylenen bir yalandan pişman olursa ancak özür diler insan. Sinirle hareket ettiğini bilirse pişman olup kırdığı kalbi onarabilir. Tövbe etmek bile pişmanlıkla başlar. Duyguların ve anların ve acıların kalıcı olmadığını bilirsek kendimizi her deneyime açabiliriz.
Ne deneyimlemekten ne de pişman olmaktan korkmayın.
Hayat bu; tam da olması gerektiği gibi...
Comentarios